BHDRGRFT

10/recent/ticker-posts

ELDEN AYRIKSI ŞAHSİYETLER (1)

 ELDEN AYRIKSI ŞAHSİYETLER(1) 

Şair Nefi

    Âlî Mustafa Efendi’nin Mecmau’l-Bahreyn adlı eserindeki bilgilerden ve Hâfız Ahmed Paşa’nın 1034’te (1625) sadarete gelişi üzerine ona yazdığı kasidesinde kendi hayatına dair düştüğü kayıtlardan hareketle 980 (1572) yıllarında doğduğu tahmin edilmektedir. Asıl adı Ömer olup Erzurum’un Pasinler (Hasankale) ilçesindendir. Pasinler sancak beyi Mirza Ali’nin torunu, Mıcıngerd (Sarıkamış) sancak beyi Mehmed Bey’in oğludur.

    İlk mahlası zarri ( zararlı) olan şaire o zamanlar Erzurum defterdarı bulunan Gelibolulu müverrih Ali tarafından şiirlerinin güzelliğinden ötürü nefi (faydalı) mahlası verilmiştir.

     İstanbul'a 1. Ahmet zamanı gelen Nefi 1. Ahmet 1. Mustafa 2. Osman ve 4. Murat olmak üzere 4 padişah devrine yetişmiş ve bu son padişah zamanında yıldızı parlamış bilhassa 4. Murat zamanında sarayla yakın ilişkiler kurmuş ve padişahın sevgisini ve himayesini kazanmıştır.

     Aslında kaside şairi olan Nef'i asıl şöhretini devlet erkanıyla girdiği atışmaları ve sövgü derecelerine vardırdığı hicivleri sayesinde kazanmış ve bu uğurda başından olmuştur. Hicivde bir üstad olarak kabul edilen Nefi o kadar sivri dilliydi ki “vezin tutsun babamı bile hicvederim” dediği rivayet olunur. Nitekim kendisini ve ailesini terk ederek Kırım hanına nedim olan babasını aşağıda bir kısmını verdiğimiz şiiriyle ağır bir şekilde eleştirmiştir.


Saadet ile nedim olalı peder hane

Ne mercimek görür oldu gözüm ne tarhane 


Peder değil bu belayı siyahdur başa

Sözüm yerinde n’ola güç gelür ise hane


Benim züğürtlük ile ellerim taş altında

Muzahrafatın o dürr-ü güher satar hane


(Babam hana nedim oldu olalı gözüm ne mercimek görür oldu ne tarhana. Bu sözüm hana güç gelirse gelsin, baba değil başıma bir kara beladır. Ben fakirlikle ellerim adeta taş altında olsun o saçma sapan şiirlerini hana sanki inci mücevher gibi satıyor.)


    Evliya Çelebi'nin “sultân-ı şu‘arâ Nef‘î Çelebi, Arab [u] Acem'de nazîri yok sultân-ı şu‘arâ idi. Eğer zikr olunacak şu‘arâların elfâz-ı dürer-bârları olan ebyât [u] eş‘ârların yazsak, başka bir dîvân olur” diye övdüğü Şairimiz hicivde olduğu kadar methiyede de ustadır . Tutiyi Mucizeguyem ne söylesem laf değil .

(mucizeler söyleyen bir papağanın söylediklerim laf değil) diye kendini övmekten de kaçınmaz.

  Sivri dili yüzünden zamanının devlet adamları ve halktan bazılarının nefretini celbetmiş olan Nefi bunlardan gelen tenkitleri hiçbir zaman geri çevirmemiş misliyle mukabele etmiştir.

  Mesela kendisine kelp yani köpek diyen Tahir efendi isimli şahsa:

Tahir efendi bana kelp demiş

İltifatı bu sözde zahir 

Maliki mezhebim zira benim

İtikadımca kelp tahirdir 

  Buradaki kelime oyunuyla adeta bence kelp yani köpek olan sensin demiştir çünkü Tahir Arapçada temiz manasına gelmekte böyle hem köpek Tahir efendidir manasına hem de köpek maliki mezhebine göre temiz bir hayvandır demiş olmaktadır. Nitekim Tahir efendinin açtığı davayı da ikinci manayı öne sürerek kazanmıştır.

   Yine zamanın Şeyhülislamlarından Yahya efendi onu hicvi yüzünden cahiliye devri şairlerinden imansız gitmiş İmriül Kays’a benzetmiş ve kafir deyince de şairimiz lafı gediğe oturtmadan duramıyor.

Bize kâfir dimiş Müfti Efendi 

Tutalım ben diyem ona Müsülman 

Varıldukta yarın ruz-ı cezaya 

İkimüz de çıkarız anda yalan

(Şeyhülislam efendi bana kafir demiş ben de ona müslüman demiş olayım ama yarın bir gün Allah’ın huzuruna vardığımızda ikimiz de yalancı çıkacağız yani o kafir ben müslümanım asıl)

Yine devlet idaresindeki yanlış hareketleri yüzünden Gürcü Mehmet Paşaya yazdığı şiir de meşhurdur.


 "Zihi husran-ı din ü devlet ü neng-i müsülmani 

K'ola bir div-i hünsa malik-i mülk-i Süleymani 

Gürcü hınzıri a samsun-ı mu'azzam a köpek 

Kanda sen kanda nigehbani-i âlem a köpek....

  Erkek mi kadın belirsiz bir Süleyman mülküne sahip olsun bu din ve Müslümanlık için ne acıdır ne hüsrandır. Gürcü domuzu a koca zağar a köpek nerde sen nerde devlet idare etmek


 Hicivlerini topladığı kitaba verdiği isim bile manidardır. Siham-ı kaza yani kaza okları.

  Rivayete göre 4. Murat Topkapı sarayı bahçesindeki mermer tahtında otururken Nefinin sihamı kazası takdim edilir. Kitabı okurken birden gökten bir yıldırım düşer ve padişahın elindeki kitap param parça olur bu dehşetli manzara karşısında padişah Nefiyi çağırtır ve bir daha hiciv yazmamasını buyurur. Bu hadiseye şahit olan zariflerden birisi 

"Gökten nazire indi sihamı kazasına "

  Nefi diliyle uğradı hakkın belasına demekten kendini alamaz. Nazire divan edebiyatında çok sevilen ve tutulan bir şiirin benzerlerinin yazılmasıdır. Nefinin şiirleri ancak yıldırım gibi felaketlerle taklit edilebilir demektir.

  Bu hadise üzerine bir müddet hicvi bırakan  Nefi bülbülün çektiği dili belasıdır mazmumunca devrin sadrazamı bayram  paşayı eleştirmeden duramıyor.

  Bayram Paşanın şikayeti üzerine 4.Murat beraber bulundukları bir mecliste ağzını yoklamak için var mı yeni hicivler diye sorunca şiiri ağzından kaçırınca da idam fermanı veriliyor.

  Rivayete göre sevenleri araya nüfuzlu bir kara harem ağasını sokmak ve idamı iptal etmek istiyorlar harem ağası af için mektup yazarken eli divite çarpıyor ve kağıt tamamen mürekkebe bulanıyor görenler bunu uğursuzluğa yoruyor ve bu sırada Nefi soğukkanlı bir şekilde efendim mübarek teriniz damladı diyor ve son şansını da kaybetmiş oluyor.

  Mehmet paşanın emriyle boynu eğri Mehmet Ağa tarafından odunlukta boğularak idam edilen Nefinin cesedi denize atılmış ve ölümüne “Katline oldu sebep hicvi hele Nefinin” ve “Geçti Siham-ı Kaza” mısraları ile tarih düşünmüştür. Hicri 1044 Miladi 1635

Yorum Gönder

0 Yorumlar